Ters dönen böcekleri düzeltir.
11 posts
Genç Werther’in Acıları:
❤️🩹Goethe’nin Werther’i, klasikleşen rap rap Alman edebiyatına yeni ve duyguların ön planda olduğu yumuşak bir soluk getirdiği için önemlidir. Bu kitap, yazıldığı dönemde birçok intihara sebebiyet vermiş, Werther karakteri bir moda yaratmış. Napoleon’un bile bu kitabı birçok kez okuduğu söyleniyor.
❤️🩹Kitap, mektup halinde yazıldığı ve coşkunluk akımından bir eser olduğu için de Alman edebiyatı için bir yenilik olmuş. Romanın Goethe’nin kendi hayatından izler taşıdığı, nitekim yazarın kendi yaşadığı kalp kırıklığının da bu kitaptaki tarihlere denk düştüğü bilinen bir gerçek.
❤️🩹Kitap Werther’in Wilhelm adında hayali bir arkadaşına yazdığı mektuplarla, bizim olayı tek taraftan dinlediğimiz, sonunda yayımcının notları kısmında olayı daha bütün görebildiğimiz bir aşk hikayesini konu ediyor.
❤️🩹Yani bir insanın kendisi gibi kanlı canlı bir başka bireye nasıl bağlı ve bağımlı olabileceğini, birinin nasıl da başkasının nefesi, akciğeri, kalbi, bedeni, ruhu, yaşama sevinci, tekerleği, motoru, kısacası herşeyi olabildiği o lanetli ve travmatik durumu anlatıyor.
❤️🩹O kişi olmadan yaşayamamak, onunla da yaşayamamak, onun varlığının hem yaşama nedeni hem de ölüm ihtiyacı olduğu ve her gün yaşamla ölüm arasında gidip gelinen, yüreğinde yanan alevin onun gözünde sessiz ve görünmez bir küçük esinti olduğu, yardımsız ve tek başına yaşanan, şizofren miyim ben diye düşünüp durduran; ama küçük küçük gelen kıvılcımlarla beslenip ‘evet o da beni seviyor’ diye kendi içinde bir başka dünya, bir başka sen yaratan, düşüp yükselip tekrar daha çok düşüp daha az yükselip bu döngüde hayatta kalamayacağına dair gelen düşüncelerin besin olarak yendiği, susuzluğun öfkeyle giderildiği, elinden yapacak hiçbir şeyin gelmediği, son nefesinle devam ettiğin ve ederken bile aldığın nefesin onun suretinden gelen bir zehirli gaz olması ve bunu sadece yaşayanın bileceği, anlayacağı durum aktarılıyor bu kitapta.
❤️🩹Karşılaşılan en uç, kırmızı çizgi, girilmez işareti vs. versiyonlarına bile bireyin bir bahane bulabildiği, sağlıksız ve bir bataklık gibi debelendiğinde seni daha çok içine çeken bir ritimde, çırpınan balık gibi bir yürekle ve sesini duyanın olmadığı, Tanrı’nın yukarda izleyip el atmadığı bu tek başınalıkta dayanamayıp ölürsen o senin bileceğin iş.
❤️🩹Kitapta doğa teması da bol bol aktarılıyor. Doğanın kendi akışında olduğu ve bireyin bakışına göre değişip, aynı çevrenin bir gün cennet öteki gün cehennemin ta kendisi olabildiği ve işte insanın böyle bir değiştirme gücünün olduğunu tekrardan hatırlıyoruz.
❤️🩹Kitabın sonuna yaklaştığımda, acıyı duyurmak için verilen mücadeleyi, yaşanacakları durdurmak için sevdiğinden gelecek son bir girişim ihtiyacını ve alacağı aksiyondan emin gözükse de bu gösteriye son anda dur denmesine muhtaç olan melankolik Werther kişiliğini bütünüyle tanıyabildim. İyi okumalar.
🐧Boyacının Penguenleri, yetişkinler için bir çocuk kitabı olabilir; ama çocuk kitapları diğer kitaplardan daha çok umut, sıcaklık ve saflık barındırır. Bu kitapları okumak, insanları en başlardaki hallerine, bu çarpık dünya karmaşasında unuttukları o çocuksu ruh haline ulaştırır. İyiliğe, arkadaşlığa, sevgiye dair güveni ve umudu tekrar yeşertir.
🐧Boyacının Penguenleri, insanoğluna nadiren gülen şansın hikayesi biraz. Boyacı Bay Popper, sık sık hayal kuran, çok okuyan, hayatı boyunca oturduğu yerin dışına çıkamamış, yoksul; ama pamuk gibi bir adamdır. Boyacılık yapar; ama boyama işi sezonluk olduğu için, yılın yarısında tatildir. Bayan Popper ise Bay Popper’in eşi olup, ilk başlarda daha katı gözüken, sonradan içindeki sevgi ve iyi niyeti anladığımız kişidir. Bu ikilinin iki de çocuğu vardır.
🐧Bir gün Popper evine Güney Kutbu’ndan bir hediye gelir. Hediye bir penguendir ve Bay Popper ona Kaptan Cook adını verir. Yılın yarısında tatil olup, bol bol dinleneceğini düşünen Bay Popper’in hayatı baya bir değişir.
🐧Bayan Popper ve çocuklarının da katkısıyla ailenin yoksul evi, azıcık paranın yettiği kadarıyla bir penguenin yaşam koşullarına uyacak hale getirilir. Evde Kaptan Cook’un kayması için bir buz pisti, sürekli camlar açık olduğu için paltoyla oturan aile bireyleri, penguenin yaşam alanı olarak yapılan ve delikleri olan bir buzdolabı, sıklıkla görülebilen durumlardandır.
🐧Bu kadarla kalmaz, Kaptan Cook yalnızlıktan kaynaklı hastalandığı ve ateşi çıktığı için eve bir de dişi penguen gelir ve aile git gide büyümeye başlar. Popper ailesinin koşulsuz sevgisi ve çabası ile penguenler uygun iklime, tok karınlara ve mutlu bir aile ortamına kavuşur.
🐧Öte yandan kısıtlı gelir, beklenmeyen bir şekilde aile popülasyonundaki artışı, penguenlerin konserve karides yemekten bıkmaları gibi faktörler, aile bireylerini farklı çözüm arayışlarına iter ve kimsenin tanımadığı Bay Popper bu hikayeden dünyadaki en ünlü kişi olarak çıkar.
🐧 70’lik aile bireylerim dahil benim de okuyup çok sevdiğim, bu soğuk günlerde içimizi ısıtacak, hafif tebessüm ettirecek, enerjimizi yükseltecek bu kıymetli kitapçığı tavsiye ederim
Maksim Gorki - Çocukluğum : 💕Çocukluğum, serinin ilk kitabı ve tam olarak mini bir evreni anlatıyor. Dikkatimi çeken ilk yanı, farklı tanrı inançlarının farklı kişiliklerin oluşmasında büyük etkisi olması ve tabii ki küçük bir çocuğun bu etkilerde olan insanlarla iletişimi yüzünden/sayesinde olduğu insana dönüşmesi oldu.
💕Aleksey dünyaya gözünü açtığı andan itibaren, kendi acılarından kör olmuş annesinin onu umursayacak gücü yoktur ve Aleksey hayata bir sıfır yenik ve anne sevgisinden mahrum olarak başlayarak, ninesi ve dedesiyle yaşamaya mecbur kalır.
💕Aleksey’in ninesi pamuk bir insandır, dedesi ise odun kıvamındadır. Aynı ortamda ayrıca bir sürü değişik amca, teyze ve aileyle yakından bağlantısı olmayan iyi niyetli ve kötü niyetli insanlar da bulunmaktadır. Sanki her tipten insan, farklı stereotipler, farklı bakış açıları Aleksey’in hayatına daha ilk zamanlarında girmektedir. Kimi uzun kalır bu insanların, kimi kısa zamanda göçer gider.
💕Nine yumuşacık ve sevgi dolu bir tanrıya inanır, dede ise saldırgan ve korkunç bir tanrıya inanır. Dede etrafındaki herkesin döverek terbiye edileceğine inanır, aileden biri ölürken bile dede öleni parasal bir kazançla özdeşleştirip buna üzülerek lafına başlar.
💕Nine ise ne kadar sevgi dolu olsa da, işlenilen günahların hep kocasından sorulacağına dair patriarkal bir bakış açısına sahiptir. O yüzden Aleksey, evdeki kadınların erkekler tarafından dövüldüğüne tepki gösterse bile, evdeki kadınlar ona tepki gösterdiği için kızar ve sen karışma der!
💕Anlaşılmayan şeyler için hep bir dine sarılan, batıl inançlarla çevrelenmiş ve bağnaz bir topluluğun içinde büyür Aleksey. İyi niyetlerinin karşılığını sırf erkekler tarafından değil, evin kadınları tarafından da dövülerek alır.
💕Kitap küçük bir insanın gözünden hayatı anlatırken aynı zamanda bir insanın nasıl yetiştirildiği ve yetiştirilirken çevresinden kaptıklarıyla içindeki sevgi, umut, şımarıklık ve çocukluğun nasıl yavaş yavaş kuruduğunu anlatıyor. İyi, kötü, saf, öfkeli, namussuz her çeşit insanı görerek çocukluğu soluyor.
💕Sanki dünyaya büyük bir tutkuyla gelen bir lav tabakası Aleksey. Sıcak, hareketli, cayır cayır, heyecanlı. Bir kez dünyadaki soluğunu alınca, bu dünyayı tecrübe etmeye başlayınca, yavaş yavaş kuruyor, soğuyor ve zamanla, küçüklüğünde bir lav tabakası olduğuna dair en ufak ayrıntı bırakmayan, diğerlerinden ayırt edilemeyecek bir kıvamla topraktaki sıradan bir kir halini alıyor.
💕Aralarda tanıştığı iyi niyetli insanlar o eski lav halini belki biraz tutuşturuyor yeniden. Kalbi atıyor pıt pıt, sıvılaşıyor; ama sonra tekrar çevresindeki griliğe maruz kalıp heyecanını yitiriyor. Okunabilecek açık ara en iyi otobiyografidir, tavsiye ederim.
Gabriel Garcia Marquez - Kırmızı Pazartesi
🎀Bir insan sonsuz bir evrendir ve onun içinde sonsuz tane olasılığı vardır. Bu açıdan yaşam dediğimiz şey milyar tane ayrı sonsuz evrenin içerdiği ayrı sonsuz olasılıkların çarpışması gibi bir şeydir. Kimi olasılıklar birbirini bulur, başka olasılıklar doğurur, kimi ise birbirini teğet geçer.
🎀Düşünün ki bu sonsuz olasılık içinden yalnızca bir tanesi durun ben gerçekleşeceğim diyip bütün diğer olasılıkları ortadan kaldırırsa, işte buna da kader demiş oluyoruz. Kırmızı Pazartesi bu açıdan bence biraz da kaderi anlatıyor. Kader demek doğru mu gerçi bilmiyorum; ama üzerimizdeki o hiçbir zaman müdahale edemeyeceğimiz büyük gücün etkisini anlatıyor biraz. Değişik bir kitap.
🎀Konusu olarak bir adamın öldürüleceği bellidir ve herkes bunu bilir; ama biri geç görür, biri başkasına haber vermeyi unutur, biri bir saniye sonra o yöne bakar derken, o cinayet durdurulamaz ve yaşanır. Çok alakasız belki; ama kitaptaki anlatım bana biraz Ayfer Tunç’un “Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi”’ni anımsattı. Okumadıysanız müthiş bir kitaptır ve Kırmızı Pazartesi’de de biraz bu kitabın karakter ve olay bağlamalarını hissettim. Ordan oraya, mükemmel bir neden sonuç ilişkisi içinde gerçekleşen bir olasılığı anlattığı için sanırım.
🎀Su gibi bir kitap. Tek zor yanı isimler olabilir. Birçok karakter var ve dıdısının dıdısı şeklinde birbirlerine bağlı oldukları için bazen “bu kimdi?”, “bu kadın mıydı, erkek miydi?” gibi sorular geliyor okuyucunun aklına. Onun dışında sürekli olarak şunu düşünüyoruz: “ee bu adamın öldürüleceği bu kadar kesin ve herkesin bildiği bir olasılıksa, hatta olasılık olmaktan çıkmak üzereyse, neden kimse buna bir dur diyemedi?” Diyemedi çünkü o olasılık kendine resmen yol açtı.
🎀Kitap zaten normalde en son olacağı öngörülen ölümle başlıyor ve normal akışın dışında bir tarzla devam ediyor. Yani zaten okuyan da ilk sayfayı açtığında, kitaptaki karakterin öleceğini bilerek okumaya başlıyor.
🎀 Zaman zaman hepimizin kendimize söylediği gibi, bir şeyin olacağı varsa olur yasasına dayanan bir kitap. Olmayacaksa ne yapsan olmaz, olacaksa da mutlaka bir yolunu bulur. Bir taş yola çıkar, sayısız insanı teğet geçer, o taşı tutmak isteyen bir kişinin aklına o anda bir şey takılır, o anda bir başka cisim görür konsantrasyonu bozulur, bir yakınına selam verir aklındakini unutur ve yan koldan devam eden taş gediğe oturur. O taşı istese durdurabilir gibi gelir insana; ama bu kitapta taşın kendine has bir ruhu vardır.
Kumandan’ı Öldürmek- Haruki Murakami
👨🏻🎨Çok koyu bir Murakami hayranı olan benim için, Murakami’nin okuduğum en iyi kitabı “Kumandan’ı Öldürmek” oldu. Murakami’nin soyut kavramları somutlaştırabilmek ve bunu akşam yemeği gibi lezzetli bir tarzda önümüze servis etmek gibi özel bir yeteneği var.
👨🏻🎨Benim gözümde bu kitap, tüm Murakami kitaplarında olduğu gibi başka bir dünyaya açılan portal görevi görüyor. Kapağını açtığınız anda ilk sayfasından itibaren bir ışık kusup sizi o dünyaya çekiyor ve bir rulo kek gibi sarmalıyor. Artık gerçek dünyanızda var ile yok arasında bir bireye dönüşüyorsunuz, çünkü Murakami dünyasını gerçeğiniz olarak kabul etmeye başlayıp, orada gördüğünüz ve duyduğunuz somutlaşmış soyut kavramların, bu dünyada da var olabileceğine dair çok net bir inanca sahip oluyorsunuz.
👨🏻🎨Konu itibari ile özetlersem şöyle; bir ressam, karısı onu terk ettikten sonra, yakın arkadaşının babası olan ünlü bir ressamın dağ başındaki eski ve boş kalmış evine yerleşir ve bir sürü olay art arda tecelli etmeye başlar. Başından itibaren değişik karakterlerle tanışır ve sanki daha öncelerinde kaderine yazılmış olduğunu hissettiğimiz bambaşka bir yolda ilerlemeye başlar. Bu yolda onunla yürürken bizlere, klasik Murakami kitaplarında olduğu gibi müzik eşlik ediyor. Hatta müziğin eşliğiyle kitaptaki gizem ve duygu yoğunluğu daha da artıyor.
👨🏻🎨Karakterimiz, dağ evindeki çatı katında, kimse görmesin diye saklanmış ve paketlenmiş bir resim buluyor. Resmi açıp baktığında gördükleri, onda yoğun bir hissiyatın ve enerjinin bu tabloya saklandığına/gömüldüğüne dair bir şüphe uyandırıyor. Sanki ressamı, ruhunu bu tablonun içine akıtmış gibi. Bu resimi bulduktan sonra karakterimizin başına gelenler bana, bir kavramın üzerinde yeterince kuvvetli düşünürsen o kavram gerçek olur tadındaki anlayışı hatırlattı.
👨🏻🎨Yaşanmışlıkların büyük bir duygu yoğunluğuyla bir esere dökülerek vücut bulması, onlara duyulan saygıyı ve anılarının muhafazasına duyulan isteği gösterir. Bu sayede karakterlerin anıların ötesinde yaşamaya devam edebilmesine imkan sağlanır. Tam anlatabildim mi bilmiyorum; ama bu çok yoğun bir enerjiyle bir şeyleri var etmeye ve yaşatmaya benziyor. Buradan, her insanın aslında mini bir Tanrı olduğu konusuna geçmeden devam ediyorum; ama kitap düşünce gücüyle bir yaratım olasılığı olduğununun altını kocaman şişman bir parmak ile çiziyor.
👨🏻🎨Kitabın her yerinde sinsice dolaşan bir kavram da metafor kavramı. Hem var hem yok, hem burada hem de değil, hem o hem de tam olarak o değil gibi deyişleri sıklıkla okuyoruz. Murakami okuyanlar bu duruma alışkın olsalar bile, aslında tam da alışkın değillerdir ( ben de yaptım ☺️). Hatta, bu kitapta metaforun vücut bulduğu bir evren bile var.
👨🏻🎨Geçmişte söylenen sözlerin bir katalizör gibi bambaşka bir zamanın akışına bağlanarak o anın gerçekliğini oluşturması, zamanın lineer olmadığının bir kez daha idrak edilmesi, ölmüş bir insanın sevgisinin kıyafetlere sinip bambaşka bir yaşamdaki birini koruyabilmesi, belli bir dönemde, üzerinde çok düşünülmeden söylenen sözlerin, tanınmayan bir evrenin labirentindeki yolu aydınlatabilmesi, bu kitapta okuyacağımız değişik şeylerden sadece birkaçı. Murakami yine detaylı anlatımı ve birçok duyumuza hitap eden lezzetli aktarımı ile göz dolduruyor.